40 Hadis Şerhi-2: Dinin Temel Esasları

Cundullah Avcı

VAN 1.10.2014 10:20:32 0
40 Hadis Şerhi-2: Dinin Temel Esasları
Tarih: 01.01.0001 00:00
 


عمر رضي الله عنه أيضاً قال: بينما نحن جلوس عند رسول الله (صلى الله عليه وسلم) ذات يوم إذ طلع علينا رجل شديد بياض الثياب، شديد سواد الشعر، لا يرى عليه أثر السفر، ولا يعرفه منا أحد، حتى جلس إلى النبي (صلى الله عليه وسلم) ، فأسند ركبتيه إلى ركبتيه، ووضع كفيه على فخذيه، وقال: يا محمّد أخبرني عن الإسلام؟! فقال رسول الله (صلى الله عليه وسلم) : "الإسلام أن تشهد أن لا إله إلا الله، وأن محمداً رسول الله، وتقيم الصلاة، وتؤتي الزكاة، وتصوم رمضان، وتحج البيت إن استطعت إليه سبيلاً"، قال: صدقت. فعجبنا له يسأله ويصدّقه، قال: فأخبرني عن الإيمان؟ قال: "أن تؤمن بالله وملائكته وكتبه ورسله واليوم الآخر وتؤمن بالقدر خيره وشره"، قال: صدقت. قال: فأخبرني عن الإحسان؟ قال: "أن تعبد الله كأنك تراه فإن لم تكن تراه فإنه يراك". قال: فأخبرني عن الساعة؟ قال: "ما المسؤول عنها بأعلم من السائل"، قال: فأخبرني عن أماراتها؟ قال: "أن تلد الأمة ربتها، وأن ترى الحفاة العراة العالة رعاء الشاء يتطاولون في البنيان"، ثم انطلق. فلبثت ملياً، ثم قال: "ياعمر أ تدري من السائل؟" قلت: الله ورسوله أعلم، قال: "فإنه جبريل أتاكم يعلّمكم دينكم". (رواه مسلم)

Ömer (ra)’dan rivayetle şöyle demiştir: Bir gün 

biz
 Resulullah (sav)’ın yanında iken birden baktık ki elbisesi bembeyaz , saçları simsiyah, üzerinde yolculuk alameti olmayan biri karşımıza çıkageldi. Onu bizden kimse tanımıyordu. Nihayet Peygamber (sav )’in yanına oturdu. Dizlerini dizlerine dayadı, iki avucunu iki uyluğu üzerine koydu ve “Ya Muhammed,İslam hakkında bana haber ver” dedi. Rasulullah (sav): “İslam; Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan’da oruç tutman ve yoluna gücün yeterse Beyti (Kabe’yi) haccetmendir” buyurdu. Adam: “Doğru söylüyorsun” dedi. 
Biz
 onun hem peygambere soru sorup hem de cevap vermesine şaşırdık. Adam: “İman hakkında da bana haber ver” dedi. Resulullah (sav): İman; Allah’a Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe iman etmendir. Kadere,hayrına ve şerrine de iman etmendir” dedi. Adam: “Doğru söylüyorsun” dedi ve “İhsan;hakkında bana bilgi ver” diye yine sordu. Resulullah (sav): “İhsan; sanki görüyormuşsun gibi Allah’a ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor” buyurdu. Adam: “Doğru söylüyorsun” dedi ve “Kıyamet hakkında bana haber ver” diye tekrar sordu. Resulullah (sav): (Bu konuda) sorulan sorandan daha fazla bilgiye sahip değildir” diye cevap verdi. Adam: “Öyle ise kıyametin alametlerinden haber ver” dedi. Resullah (sav): “Cariyenin efendisini doğurması,yalınayak sırtı çıplak fakir davar çobanlarının bina yaptırmada yarıştıklarını görmendir” diye cevap verdi. Hz Ömer ( anlatmaya devam ederek) şöyle dedi: Sonra adam gitti. Resulullah (sav) bir müddet öyle durdu, sonra bana: “Ya Ömer, soran kimdir biliyor musun? Dedi. Ben: “Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedim.Resulullah (sav): “O, Cibril’dir. Size dininizi öğretmek için gelmişti” buyurdu. (Müslim )

Bu yazımızda İslam, İman ve Gaybe karşı duruşumuzu  ele alan Hz. Ömerden rivayet edilmiş olan Cibril hadisi diye meşhur olan hadisi açıklamaya çalışacağız.

Şu unutulmamalıdır ki hadisimizde 2 ana başlık ve bu ana başlıklara bağlı alt başlıklar bulunmaktadır. Ana başlıkların altında zikredilen alt başlıklardan ibaret olmadığının bilinmesini ve bu alt başlıkların sadece konuyu daha iyi anlatabilmek için kategorize edildiği, konunun muhatabların daha iyi anlaşılabilmesi için kısa tutulduğu göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Kısaca Din, sadece hadisimizde aktarılan ameller ve inançlardan ibaret değildir. Hadisimiz sadece bu Din'in asgarisini anlatmakta hazırlık evresini anlatmaktadır.

Hadisimizde İslam ve İman iki ayrı kategori olarak zikredilmiş İslam bedeni ve mali ibadetlere has kılınmış İman ise kalbe izafe edilmiştir. Bu iki ayrım bize İman ve İslam bir olduğu kadar kendi aralarında farklılıklar bulunduğunu ve İman olmadan İslamın olmayacağını aynı zamanda İslam olmadığı zaman İman'ında olmayacağını belirtmektedir. İman ve İslam birbirinden ayrılmaz ikidiri. Arlarında has ve genellik mevcuttur. Ragıb Müfredat'ında şöyle der:"İslâm şeriatta iki kısımdır. Birisi imanın altındadır ki bu dil ile ikrardır. Bununla kan korunmuş olunur. Beraberinde itikat gerek olsun gerek olmasın " O A'râbiler inandık, dediler, de ki: Siz iman etdiniz fakat İslâm'a geldik, deyin." âyetinde bu mânâ kastedilmiştir. Birisi de imanın üstündedir ki bunda dil ile ifade ile beraber hem kalben iman, hem vefa hem de Allah Teâlâ'ya bütün kaza ve kaderinde teslimiyet vardır."

Resulullah İslam'ın tanımını yaparken en başta işe "Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Allah'ın resulü olduğuna şahitlik etmen" diyerek başlamakta ve daha sonra ise namazı, zekatı, orucu ve haccı zikretmektedir. Burada sayılan ve sayılmayan ibadetlerin geçerli olması için en başta Allahtan başka ilah olmadığına ve onun Resulüne şahitlik etmek gerektiğini, eğer bu şahitlik olmaz ise bu ibadetlerin ve hayırlı işlerin boşa gideceğini hem Resulullah kendi diliyle bildirmiş hem de ayet Resulullahı doğrulamıştır. Ayetimiz "Dünya hayatında bütün emekleri boşa gittiği halde çok iyi işler yaptıklarını sananların (kimler olduğunu size söyleyelim mi?)Bunlar, Rabb'lerinin ayetlerini ve O'nun huzuruna çıkaracaklarını inkâr edenlerdir. Bu yüzden onların iyi işleri geçersiz olmuştur. Kıyamet günü onların yaptıkları işleri tartıya almayız, kendilerine değer vermeyiz.", demekte diğer bir ayette ise "Allah'ın ayetlerini inkâr edenleri, peygamberleri sebepsiz olarak öldürenleri ve adaleti emreden insanları öldürenleri acıklı bir azapla müjdele! Onların emek ve çabaları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlara yardım eden bulunmaz"  başa bir ayette ise " Sadece dünya hayatını ve bu hayatın çekici güzelliklerini isteyenlere çalışmalarının karşılığını orada tam olarak veririz, onlar orada hiçbir ödül kısıntısına uğratılmazlar.Ama ahirette onlar için sadece cehennem ateşi vardır, dünyada yaptıkları iyi işler boşa gider, işledikleri yararlı ameller geçersiz olur." buyrulmaktadır.   Ayetlerimizde yapılan işlerde ilk başta Allahtan başka ilah olmadığına ve Resulullah'ın Allah'ın resulü olduğuna şahitlik edip şahitlik ile beraber sahih niyetlerle amel işlenirse-http://www.islahhaber.com/40-hadis-serhi-1-ameller-niyetlere-goredir-4113yy.htm - amellerin geçerli olacağına işaret edilmektedir.   
Dikkat edilirse İslam'ın alt başlığı olarak sayılan namazı Resulullah dost doğru kılanan bir namaz olarak vasıflandırmıştır. Peki bu dost doğru namazın özelliği nedir. Gelin buna da Mushaftan bakalım. Mushaf bize dost doğru namazı nasıl aktarmakta, nasıl vasıflandırmaktadır. " Sana vahiy yolu ile indirilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Hiç kuşkusuz namaz, insanı iğrenç işlerden, kötülüklerden alıkor, Allah'ı anmak en büyük ibadettir. Allah ne yaptığınızı bilir."

Resulullah İman tanımına yaparken gaybı aleme ilişkin olan konuları sıralamıştır. Bu da İman'ın ne olduğunu bize az çok göstermektedir. İman etmek demek gaybe, görünmeyene iman etmek şüphe taşımamak, gaybı taşlamamaya çalışmaktır. Gaybı taşlamamak gerektiğini yine en güzel şekilde bize Resulullah göstermektedir. İman nedir sorusunun hemen arkasından gelen ve İman'ın alt başlıklarından biri olan Kıyamet hakkındaki soru karşısında Resulullah durması gereken yeri bilerek durmuş ve biz ümmetine ben Peygamber olduğum halde durmam gereken yeri bilip duruyorsam sizler de aynen benim yaptığım gibi yapıp durmanız gereken yerde durmanız gerekir gaybı taşlamaya kalkmamanız gerekir demektedir. "Ben duracağım yeri nasıl biliyor isem sizler de sorulan sorular karşısında duracağınız yeri bilin!" diye 14. asırdan günümüz ve gelecek nesildeki müslümanlara seslenmektedir.  Aynı şekilde "Sana kıyamet anı hakkında sorarlar, ne zaman gelip çatacak diye. De ki, «onun bilgisi rabbimin tekelindedir. Vakti gelince, onu gerçekleştirip açığa çıkaracak olan O'dur.» Göklerin ve yerin ağırlığını kaldıramayacağı bu olay başınıza ansızın gelecektir. Sanki sen bu konuyu sürekli kurcalıyormuşsun gibi, sana onu soruyorlar. De ki; «onun bilgisi Allah'ın tekelindedir, fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler." "Ey Muhammed! İnsanlar senden kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: «Onun bilgisi Allah katındadır, ne bilirsin, belki de zaman yakındır." ayetleriyle Kur'an-ı Keirm de bizi uyarmaktadır. Bu ayetlerden ve hadisimizden de anlaşılacağı üzere önemli olan bizim kendi kıyametimize nasıl hazırlanmış olduğumuzdur. Aynı şekilde Resulullah'a gelip kıyametin ne zaman kopacağına dair sorusu üzerine Resulullah "sen kıyamet için ne hazırladın" demiştir.
İman birazda İmam Razi'nin dediği gibi Koca Karı inancı gibi birşeydir. İmam Razi vefatından hemen önce şunu demektedir. Keşke bir koca karının iman ettiği şekilde iman etmiş olsaydım. Yani keşke onun gibi şüphe taşımadan, felsefenin karanlık ve çıkmaz sokaklarına, heva dolu pis kuyularına dalmamış olsa idim.

Evet İman şüphe taşımadan inanç sahibi olmaktır. Şüphe taşımadan da inanç sahibi olmak için en başta bize inzal edilmiş olan Mushafı sevgiliden gelmiş bir mektup gibi, önemli bir makam ve mevkiden gelmiş bir mektup gibi dikkatlice hiç bir satırını atlamadan anlamaya çalışarak okumamız ve hayatımıza aktamarmamız gerekmektedir. Mushaf bizleri bir dantel gibi etrafımızı yavaş yavaş örmeli.

Hadisimizde Kader ile ilgili olaran yer alan ifade yaklaşık olarak: "Hayır ve şerriyle kadere inanman" şeklindedir. Bu ifadede hiçbir şekilde, kulun fiillerinde sorumlu olmadığı, tamamen Allah'ın daha önceden yazmış ve takdir etmiş olduğu kaderin esiri olduğu, fiillerinde icbâr altında bulunduğu gibi bir anlamın çıkarılmasına imkân verecek bir tanım yapılmamıştır. İslâm âlimleri buradaki ifadeyi  Allah Teâlâ'nın ilm-i ezelîsi ile her insanın yapacağı şeyleri vukuundan önce bildiği ve Levh-i Mahfuz ve benzeri yerlerde kayıt altına aldığıdır. O'nun bildiği şeyleri kayıt altına alması veya yarattığı şeyleri bir plan ve ölçü dahilinde, düzenli bir şekilde yaratması anlamındaki bir kader inancının kabul edilemez olduğunu söylemek makul değildir. Sınırları bu şekilde iyi bir biçimde çizilmiş kadere iman konusunun hem Kur'ân-ı Kerim âyetlerine -http://www.islahhaber.com/author_article_detail.php?id=4104 -, hem de sahih hadislere uygun olduğunu düşünüyoruz.Cibrîl Hadîsi'nde bahsedilen kader inancına karşı çıkmak, kadere iman ifadesinin genellikle "Cebr" inancıyla ilişkilendirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak hadisin aslında "Cebr" inancına kapı açacak tarzda bir lâfız kullanılmamıştır. Tam tersine hadisin bütünü düşünüldüğünde İslâm, iman ve ihsân terimlerinin her biri, insanın Allah'a ve topluma karşı yerine getirmesi gereken vazifelere çarpıcı bir şekilde vurgu yapmaktadır. Söz gelimi bir Müslüman veya Mümin, kelime-i şehâdet, namaz, oruç, hac, zekât gibi ibâdetleri gereği gibi yapmadıkça ve bunları âhirette hesaba çekileceğini daima göz önünde bulundurarak yerine getirmedikçe, hatta Allah'ın kendisini her an ve mekânda gördüğünü düşünerek (ihsân) yapmadıkça Allah katında makbul bir kul olduğunu asla iddia edemez ve "din"in gereğini yapmış olmaz. Dolayısıyla, Cibrîl Hadîsi'nde ifadesini bulan kader inancının insanı sorumsuzluk duygusuna ittiğini ve amelden uzaklaştırdığını iddia etmek isabetli görünmemektedir.

Kıyametin alametleri ile ilgili verilen cevaba baktığımız ise Resulullah yaşadığı dönemde arap örfü ve geleneğine göre yanlış görülen vasıfları sayarak kıyametin alametleri olarak dinleyicilerin zihinlerinde birşeylerin canlanması için cariyenin efendisini doğurması, yalınayak sırtı çıplak fakir davar çobanların bina yaptırmada yarışacaklarını ifade etmiştir. Bundan amaç kıyametin alametlerinin mutlak olarak bunlar olacağı değildir. Amaç dinleyicilerin zihinlerinde olayı canlandırabilmek algılamalarını sağlayabilmektir. Sayılan vasıflara baktığımız zaman kibir, haysiyetsizlik gibi toplumca kabul görülmeyen hasretlerin çokça artacağı bir zamanda kıyametin alametlerinin zuhur etmiş olacağı vurgulanmıştır. Aksi halde mutlak olarak alametler olarak algılarsak   A'raf 187. ayette geçen "göklerin ve yerin ağırlığını kaldıramayacağı bu olay başınıza ansızın gelecektir. " cümlenin bir anlamı kalmayacaktır. Bu da göstermektedir ki kıyamet ansızın gelecektir. Önceden alametlerle değil.
Hadisimizde kıyametin alametleri olan sayılanlar aslında muhatabların anlaması açısından yapılan birer tasvirden ibaret olup gerçekliklere bir bağlantısı bulunmamaktadır. Kast edilen ahlaksızlığın, kibrin vs... gibi çirkin ve düşük hasletlerin artacağını ifade etmektedir.

Kur'an bizleri birer dantel gibi işlemelidir. Ancak Kur'an ve sahih sünnet anlayışıyla doğruyu bulabilir ve doğru üzerinde ayaklarımız sabit kalabilir. Aksi takdirde sadece Kur'an'ı almak yada sadece sünnet'i almak bizleri yoldaki işaretlerden ayırıp çakıllı, tümsekli yollara sürükleyecektir.

Allah’tan dileğimiz, bizi sahih İslam anlayışına ulaştırması ve ulaştırdığı dosdoğru yolda ayağımızı sabit kılmasıdır. Kur’an’ın kendini ifade ettiği gibi; “Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için de kılavuz olan bir kitaptır.”