“15 TEMMUZUN ARKASINDA ABD VAR”

“29 Haziran’dan 15 Temmuz’a kadar yaşanan gelişmeler ve darbe girişiminin ardından Washington’dan gelen açıklamalar adresi gösteriyor. Paniğe kapılan ABD ilk kez bu kadar açığa düştü.”

VAN 25.07.2016 10:29:00 0
“15 TEMMUZUN ARKASINDA ABD VAR”
Tarih: 01.01.0001 00:00
Star/ Fadime Özkan – Nedret Ersanel/Röportaj

15 Temmuz, darbenin sahibi açısından başarısızlıkla sonuçlanmış bir sürecin sonucu aslında. 2013’den beri süren ağır çekim darbeyi altın vuruşla sonuçlandırmak istedi o malum meçhul. Gezi kalkışması, 17-25 Aralık operasyonu, 6-7 Ekim PKK provokasyonu ve hendek terörü olarak yaşadığımız saldırıların hepsinin ardında aynı parmak iz var. Anlaşılan o ki PKK, DAEŞ, DHKPC ve FETÖ terör örgütlerinin sahibi aynı.

Türkiye’nin hepsinin üstesinden hakkıyla gelmiş olmasının şaşkınlığıyla son kozunu oynadı ve kendini deşifre etme pahasına ‘bizim çocuklar yaptı’ dediği 1980 darbesinden beri devletin kılcal damarlarına yerleştirdiği Fethullah Gülen yapılanmasını devreye soktu.

Ama yine beceremedi. Millet eğilmedi, Türkiye yenilmedi.

Peki müttefikimiz ABD, Türkiye’ye neden saldırıyor, ne istiyor bizden? Türkiye ne yapıyor? Darbe-işgal girişimiyle neticelenen süreç adım adım nasıl yaşandı? Bundan sonra ne olacak?

Paranormal diplomasi alanında uzman gazeteci yazar Nedret Ersanel ile konuştuk. Uluslararası ilişkilerin spesifik alanlarında; istihbarat ve örgütleri, kritik kişiler, gizli operasyonlar ve projeler, küresel ticari bağlantılar ve şirketler, dini örgütler ve global etkileri, uluslararası ilişkilerde gelecek kestirimi gibi konularda yetkin olan Ersanel halen Yeni Şafak gazetesinde yazıyor ve Tv Net’te “Akıl Odası” adında bir program yapıyor.

15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Amerika mı var?

Tabi, evet Amerika var.

Nereden çıkarıyoruz bunu?

15 Temmuz’a gelene kadarki kronoloji bize bunu anlatıyor. Görmek yeterli. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı darbeden 24 saat içinde çıktı ve bunu alenen söyledi. Yüz kere okusak yeridir. Bir ülkenin başbakanın, bir başka ülke hakkında böyle bir olaydan sonra bu kadar ağır diplomatik ifadeler kullandığını ben görmedim. Dedi ki Başbakan “Bazı dostlarımız bizim bu konuda gösterdiğimiz hassasiyeti anlamakta zorluk çekiyorlardı ama anlamamalarının bize maliyeti büyük oldu. Bu olaydan sonra bu adamın (Gülen) arkasında duracak ülke göremiyorum. Arkasında duracak ülke Türkiye’ye karşı ciddi bir savaşın içindedir ve Türkiye’ye dost değildir. ” Bu ifade bir, düşman tarif ediyor, iki, savaş tarif ediyor. Ve bunu Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzüne söylemiş oluyor.

ÜST AKIL AMERİKA’DIR

Ama adını anmıyor?

Herhalde Çin’i kastetmiyor. Zaten Dışişleri Bakanı Kerry de “bu türden ifadeler Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verir” dedi. Yani? “O laf bana söylendi” diyor.  Tehdit de sayabilirsiniz. Üzerine alıyor. Sadece bu kafidir. Ama devamında başka açıklamalar da var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Soylu’nun “bu işin arkasında Amerika vardır” sözleri var. Süleyman Soylu ABD’nin itirazlarına rağmen sözlerini tekrarladı ve “darbe olsaydı ilişkimiz nasıl olacaktı? Kerry darbenin ilk saatlerinde ‘umarım barış bir an önce sağlanır’ demedi mi” cümlelerini kurdu. Kim o iki taraf? Darbeyi yapanlar, darbeyi yapanları ayarlayanlar ve ayarlayanlara akıl veren üst akıl. Diğer tarafta da Türkiye ve halkı var. Sayın Cumhurbaşkanı da zımnen Amerika’yı işaret ediyor. Ama ayrıca delil statüsünde bunun akıl akışı kronolojisi de var. Biz şu an doğal olarak vatanımıza,mefkûremize yönelik saldırıyı savuşturma derdindeyiz. Fakat bunun yerine oturtulması gerekiyor. Dış politik süreç bu olayda özel bir yere sahip çünkü.

TÜRKİYE TEDBİRİNİ ALMIŞTI

Üst akıl söylemi yeni değil ama darbe-işgal girişimiyle sonuçlanan o süreci net olarak görelim bence. Kronolojiyi hatırlatır mısınız?

Esasında bütün öyküyü ‘çuval krizi’ne kadar götürebiliriz. Ama biz Haziran 29’dan başlayalım. Darbe girişiminden 15-16 gün önce iki olay yaşanıyor. İlki, Sayın Cumhurbaşkanımızın Vladimir Putin’i araması. Böylece Rusya-Türkiye ilişkilerinin tazelenmesi, toparlanması. Türk dış politikasının dost artırma girişimiydi bu. İsrail malûm ve hatta Mısır buna dahil. Bu adımlar atılırken muhalefet ve malum medya şunlar ‘efendim daha düne kadar İsrail hakkında, Rusya hakkında neler söylüyordun’ diye konvansiyonel saldırılar yaparken, Türkiye’nin üst aklı işliyordu. Bir yandan dostluklarını tazelemeye çalışırken bir yandan darbeyle bize saldıran üst akla karşı bir cephe oluşturmak için saf tutuyordu.

ÜST’ÜN AKLI ÜST AKILDAN ÜSTÜNDÜR, O AKIL CUMHURBAŞKANIDIR

Türkiye devletinin üst aklı yaklaşan saldırıyı sezdi ve Rusya, İsrail ile ilişkilerini tamir ederek önlemini almak mı istedi?

Üst akıl var ‘üst’ün akıl var, odur. ‘Bir dakika, burada değişik bir iş dönüyor, ülkemizi koruyalımdan’ hareket ederek, vaziyet eden bir üst akıl var, devlet var ve bunun başında Sayın Cumhurbaşkanı var. Yaparken de öyle usturuplu yapıyor ki, herkes dahil, ‘güzel, artık Türkiye-Rusya ilişkileri düzelecek, zaten Rusya ile ilişkimiz bu uçak düşürme olayından önce iyiydi’ derken, farklı tahterevalliler kuruluyor. Bu kronolojinin 1’inci maddesinin A bendi, B bendi havaalanı saldırısı. Eş zamanlı Atatürk Havaalanı saldırısı yaşandı. Ankara sebebi hemen hissetti ama ilk çıkış Moskova’dan geldi; “bu bize karşı, Türkiye-Rusya yakınlaşmasına karşı yapılmış bir eylemdir”. O halde saldıran cephenin parametrelerini iyi okumamız lazım. PKK da buna dahildir, DAEŞ de buna dahildir.

AMERİKA’NIN MAZERETİ HAZIRDIR

Amerika’nın bu saatten sonra Türkiye’yi masumiyetine inandırma ihtimali var mı?

Amerika’nın belki bundan sonra bizi ikna edebilecek tek kullanışlı mazereti kaldı. “Evet, Amerika’dan size böyle bir saldırı oldu ama hangi Amerika’dan?” diyebilir. Tek bunu söyleyebilir. Suriye meselesinde Pentagon ayrı kafada, CIA ayrı kafada, Beyaz Saray bambaşka bir kafada çünkü. Kaldı ki artık Beyaz Saray oyundan düşüyor. Şimdi devam edelim kronolojimize.

TRUMP DARBEYİ AMERİKA’NIN YAPTIĞINI GÖRDÜ

Edelim ama önce şunu cevaplayın lütfen: Kasım’da Amerika’da başkanlık seçimleri var. Darbe girişimi ile ilişkisi var mı?

Var! Clinton bize daha tanıdık ve samimi geliyor ama biz oy vermeyeceğimiz halde Trump’ın, Türkiye ve Cumhurbaşkanımız’ın yanında duran, daha önce görülmedik ve sürekli açıklamalarını atlamak inanılmaz bir körlüktür. Trump, darbenin kimin tarafından beslendiğini biliyor. Trump, NATO’yu istemiyor. Bu fikir ayrılığı darbenin ABD içi ayağını oluşturuyor. O kadar konuşalım.

RUSYA VE PANDORA’NUN KUTUSU

Devam edelim, ABD ve Rusya’nın darbe girişimine farklı reaksiyonları mı oldu?

Evet. Rusya Dışişleri Bakanı Sözcüsü Zaharova çıktı dedi ki; “Polonya’nın başkenti Varşova’da yapılan NATO Zirvesinden sadece bir hafta sonra darbe gerçekleşiyor, NATO birlik üyesi hiç kimseye bilgi vermiyor, dünyanın en büyük askeri yapısı olan ve güvenlik konusunda her türlü imkana sahip olan NATO, Türkiye’nin ve bölgenin güvenliği ile ilgili tehdit hakkında tek bir bilgi dahi vermiyor.” Herhalde açık. Varşova zirvesi Rusya’ya yönelikti. Bir kelimeye dikkat çekeyim, Rusya Dışişleri Sözcüsü konuşurken “eğer bu darbe başarılı olsaydı” demiyor. Yerine şu ifadeyi kullanıyor, “olumsuz sonuçlansaydı”. Yani, ‘darbe girişimi de bana karşı’ diyor. ‘Bölge çok derin bir istikrarsızlığa yuvarlanacaktı’ diyor. Bu çok doğru, Pandora’nın kutusu açılacaktı.

PUTİN: ERDOĞAN’IN ARKASINDAYIZ

Rusya’nın bu kadar alıngan olmasının sebebi nedir?

Tabii ki Rusya, Türkiye’nin kendisine Amerika’ya olduğundan daha yakın olmasını arzu eder. Türkiye’nin yanında duran ve karşısına ABD ve Avrupa’yı alan çıkışların arkasında elbette kendi menfaatleri olduğunu biliyoruz. Ama bozuk saat günde iki defa doğruyu gösterir misali Rusya doğru yerde duruyor. Artı, ortak ve kritik stratejik kabullerimiz var ve bunların kime karşı olduğu da önemsiz.

29 Haziran’daki Putin-Erdoğan görüşmesinde ilişkilerin derlenip toparlanması konusunda bir mutabakata varıldı. Ama Rusya tarafı bir gün belirlemek konusunda sabırlı davranmayı önerdi. Darbe olduğu an Putin iki şey yaptı; “Erdoğan’ın arkasındayız” açıklaması yaptı ve kişisel telefon açıp “sizin ve Türk halkının yanındayız” dedi. İki “hemen görüşelim” diyerek ortak tarih belirlenmesini sağladı. Böylece Rusya-Türkiye ilişkileri ayrı bir seviyeye geçti.

ABD ASKERİNDE FETÖ ARMASI VAR

Türkiye-Amerika ilişkilerini etkileyecek türden bir seviye mi?

Bu şunun için de önemli; kısa süre öncesine değin ABD ve Rusya, Suriye’de Türk dış politikalarının hilafına hareket ediyorlardı. Ben bunu Rus kaynaklarının yüzüne sordum, dedim ki; “siz şimdi bize böyle diyorsunuz ama Suriye’de kol kolaydınız?” Onlar da; “Evet haklısınız, bu böyleydi ama şimdi değişti ve kısa sürdü” dediler. ABD ve Rusya Suriye’de anlaşamadılar. Tekrar söylüyorum, bu şu anki aktüel dış politik gelişmelerin arka planıdır. Yarın ne olur bilinmez. Rusya geri çekildi, pozisyonunu değiştirdi ve yüzünü Türkiye’ye döndü. Türkiye de işte bu şartlar nedeni ile (ABD askerlerinin Suriye’de kolunda PKK/PYD armalarının anlamı nedeniyle) Rusya ile konuşmaya başladı. Bu açıdan 15 Temmuz’daki Türkiye’deki kimi üniformalarda Gülen arması taşındı diyebiliriz -ki ikisi artık aynıdır. Öyle bir hal ortaya çıktı ki, en keskin ifadesi şudur; Suriye’nin geleceği konusunda Amerika bir yere yaklaşmışken Ankara, Washington’u boğazından yakaladı. Ve paniğe kapıldı Amerika.

OVAL OFİSTE KIZARAN YÜZLER

Nasıl? Paniğe kapıldığını nereden anlıyoruz?

Kronolojiyi ilerletiyoruz ve Polonya’da yapılan NATO Zirvesi’ne geliyoruz. Varşova zaten herkesin bildiği gibi Soğuk Savaş’ın en sembolik şehirlerinden birisi. Tırnak içinde Varşova Paktı’nda Rusya’ya karşı NATO toplantısı yapıyorsunuz. Buradaki kararlar da hatta zirve gündem maddeleri de felakettir. Tamamı eski Sovyet sınırında bulunan ülkelere yığılması. Bir başka madde Karadeniz’in güvenliği. Ve Afganistan. Kuşatma yani. Bunu Amerika Birleşik Devletleri yaptı. Üstelik Fransa ve Almanya’nın hilafına. İngiltere’nin AB’den kopuşunu ve hükümetin düşüşünü de ekleyin. Mülteciler üzerinden Türkiye-Avrupa ilişkileri de ayrı bir denklem. Bu noktada Ankara işte başta söylediğimiz adresi arıyor, Kremlin de hemen telefonu açıyor. Oval Ofis’te o an yüzlerin kıpkırmızı kesildiğini anlıyoruz. Çünkü bu sefer Kerry koşa koşa Rusya’ya gidiyor. Ne zaman? Darbeden 21 saat önce.

DÜNYA KUTUPLAŞIYOR

Dünya yeniden iki kutba doğru çekiliyor öyle mi?

Hasılı Baltıklardan, Ukrayna dahil, Karadeniz’den alıp Asya’ya kadar uzanan bir çizgi, batı ile doğu, Rusya arasında ya da doğu arasında diyelim, bir kolu aşağıdan Akdeniz’den, Suriye-Irak-İran diye Basra’ya giden iki politik/stratejik fay hattı var. Hepsinin tam göbeğinde biz duruyoruz. Bu göbek daha da stratejik olacak ve önümüzdeki sekiz yıl içinde Pakistan-Afganistan üzerinden Avrasya yoluyla, Pasifik üzeriden de Çin’e yaslanacak.

TÜRKİYE BAĞIMSIZ KALMAK İSTİYOR

Dünyanın iki kutba doğru çekildiği bir süreçte bağımsız olmaya-kalmaya çalışan Türkiye’ye neden saldırıldığını da böylece anlıyoruz?

Tam odur. Hasılı, 29 Haziran’daki iki lider arasındaki konuşmadan sonra bütün yorumcular şunu söyledi; “Evet iyileşecek bu ilişki ama öyle eskisi kadar süratli olmasını beklemeyin, kırılma ağır bir kırılmadır”. Bütün belgeleri 24 saatte imzaladı Putin. Darbeden önceki olaylar bunlar. Turizm, ekonomi, tarım ürünlere, enerji ve ilgili yatırımlar. Ama dedi ki “eskisi gibi yapmayalım, bütün bu antlaşmalar şu bu vs. taktik. Taktik bir ilişki, taktik bir arkadaşlıktır bu, bunu stratejik yapalım”. ‘Stratejik’ kelimesini kullandığınız andan itibaren sadece Amerika hoplamaz, Türkiye’deki batıcılar da hoplar. Bu konuda biz çok çektik, Türkiye’ye yönelik “eksen kayması” saldırıları oydu. İran dosyasında öyle oldu. Sonra kendileri Tahran’la sarmaş-dolaş oldular. “Sizinle işbirliği yaparken arkanda, yanında Amerika olduğu zaman bizim ulusal güvenlik ayağa kalkıyor, sonuçta NATO müttefikisiniz. Öyle böyle bir NATO müttefiki de değil hani. NATO’nun önde gelen müttefiklerinden” diyor Rusya. Batı’nın stratejik açmazlarını sıralarken atladık, ekleyelim. Aynı zamanlama ile Almanya bir Avrupa Birliği ordusu kurma konusunda adım attı. Bu ciddi bir adım, şişirme falan değil.

AMERİKA’DA ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR

Avrupa ordusu kurmak aslında Avrupa’nın Amerika’nın güdümünden kurtulma çabası mıdır?

Evet tam olarak cümle o. Bağımsızlaşma adımıydı. Rusya’yla bu yakınlaşma ve Suriye’de bir yere geliniyordu ve bu gelinen yerden Rusya ve Türkiye memnun değil. Türkiye bütününden memnun değil. Üstüne, şöyle bir durumu var Türkiye’nin; buraya Kürdistan kuracaklar! Ulusal güvenlik bütün gün kırmızı yanıyor. Ve sonra işte Ankara’nın adımı geldi. Türkiye bu hamleyi yaptığı andan itibaren Amerika’da alarm zilleri çaldı. “Müttefiki kaybediyoruz”. Ve daha kim bilir neler?!

FETÖ’NÜN ACELESİ VARDI

Ve darbe-işgal girişimi!

Evet, ‘neden şimdi’yi izah edecek iç yanıtlar da var. Bir, askeri şûrada bir tasfiye olacağı kaygısı vardı bunlarda. İki, bir operasyonun başlayacağı söyleniyordu. Bugün gözaltına alınan rakam odur. Fakat zamanlamanın ana tetikçisiWashington’dur. Tabii şöyle kurulduğunu da düşünebiliriz Ankara’nın aklının; YAŞ, operasyon, ve “dostlarımızı artıralım” operasyonlarını aynı anda yapmak. Eh, bu başka bir akıldır ve adamın elindeki Türkiye’ye yönelik maşaları bir anda düşürmeye benzer. Darbe öyle geldi.

FETÖ’NÜN BİR AYAĞI ABD ÇUKURUNDA

Erdoğan-Putin görüşmesi birinci derecede önemliyse, darbenin ardından gelen Erdoğan-Obama görüşmesi de o kadar kritik önemde olmalı?
Cumhurbaşkanı o görüşmede zaten siyaseten ölü bir adamla konuşuyordu. Artı, Obama’nın mirasının mahvolma tehlikesi vardı. Obama süngüyü yüksek tutmaya çalıştı ama nihayetinde ABD’nin en stratejik ve tarihi müttefiklerinden birini kaybetme tehlikesi vardı. Darbe yüzünden suçlandıklarında resmi olarak, “ABD başka ülkelerdeki darbelerin arkasında durmaz ve desteklemez” açıklaması yaptılar. Yüzleri kayış olmuş. Modern zamanların tamamı Amerika’nın dünyanın bütün ülkelerinde darbe/sömürü yapma tarihidir. Neyse, bu başkanlık seçimlerini de etkileyebilir ve karşı kefede sadece Gülen duruyor. Bunun için denebilir ki, FETÖ, Amerika’daki tarihinin uçuruma en yakın yerinde duruyor. Bir ayağı uçurumdadır.

AMERİKA GÜLEN’İ VERECEK

Türkiye ile ABD’nin Gülen konusunda anlaştığını mı anlamalıyız bütün bunlardan?

Mümkün. Dört ipucu sayabiliriz. Savunma Bakanımız ile ABD Savunma Bakanı arasındaki İncirlik ve DAEŞ konusundaki görüşme. Cumhurbaşkanı’nın, “daha soğuk kanlı çözersek iyi olur. Daha fazla zekayla, akılla çözersek iyi olur” mealindeki açıklamaları. Başbakan Yıldırım’ın, “ABD, ‘darbeyle bir ilgim yok’ diyor. Biz de beyana bakarız” sözleri. Ve iki bakanımızın Gülen dosyası için ABD’ye gidiyor olması.

Fetullah Gülen’in şahsının bir önemi var mı bütün bu darbe-işgal planlarında?

Şahsının önemi yok. İstihbari değeri vardı, operasyonel değeri vardı bitti. Fakat FETÖ networkü ve diğer ülkelerdeki bağı açısından önemli. Çünkü ABD hakkında da çok şey biliyor olabilir.

CIA HALLEDER

Amerika’nın bu suçun arkasında olduğunun ama artık ondan kurtulmak istediğinin de bir göstergesi değil midir bu?

Amerika ‘tasfiye’ işlerinde emsalsizdir. Öyle bir halleder ki biz bile şaşırırız.

Nasıl halleder mesela?

Bunun bin tane yolu var. Yeni başkan gelir, bir belge sızar, o belge örneğin FETÖ ile CIA arasındaki bağı gösteriyordur, o bağı kuran CIA görevlileri görevden alınır, ‘böyle bir eşeklik yapmış bizimkiler’derler. Biter.

AMERİKA DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ÇOK FENA SOPA YEDİ

Biliriz ki Türkiye’deki tüm darbelerin sahibi Amerikan istihbaratıdır. Ama bu bilgi zamana yayılarak çıkardı hep ortaya. Bu defa daha darbe olurken açığa düştü Amerika. Niye beceremediler eskisi gibi?

Çok kaygıya kapıldılar ve acele yapılması gerekiyordu. Büyük itibar kaybı. Dünyanın gözü önünde şimdiye kadar en derinine nüfuz ettiğine inanılan müttefikinden sopa yedi.

TÜRKİYE PKK DEVLETİNE SES ÇIKARMASIN İSTİYORLAR

Peki. Amerika Türkiye’den ne istiyor?

Yerinde durmasını. Bu kanat kırılırsa felaket, bu kanat kırılırsa komple bölge çökecek. İngiltere gitmiş, AB’yi savaşa doğru itekliyor ve Avrupa’nın çekirdeği bundan mutlu değil çünkü Ukrayna’yı çıkaran Amerika ve bütün Avrupa bunu biliyor. Sırf Avrupa’yı Atlantik ittifakının içinde tutabilmek için. Konsolide etmek için. Türkiye bu geniş ve büyüyecek kriz haritasının kilit ülkesi. Amerika’dan kopabilir miyiz acaba? Basit sorular her zaman iki ülke ilişkilerini değil ama karşılıklı duygularını netleştiriyor; ABD ile PKK, Suriye’de işbirliği yapıyor mu? Eğer sen buna evet diyorsan düşmanız, bitti. O andan itibaren arkası gelen bütün sorular ölmüştür.

Amerika Suriye’de bir PKK devleti kurmak istiyor ve Türkiye de buna ses çıkarmasın mı istiyor?

Öyle.

Peki daha ne kadar ileri gider?

İşte buraya kadar.

Daha ileri gitme ihtimali var mıdır?

Az buz ileri gitmedi, bizi bombaladı ve bunu için “kendi uçaklarını” kullandı! Bunun aşılması gerekiyor. Erdoğan bunu aşmaya başladığı ve planladığı için öldürülmek istendi.

FETÖ’NÜN SAHİBİ BAŞINDAN İTİBAREN AMERİKADIR

Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye çalışmak, TBMM’yi, Milli İstihbarat Teşkilatı’nı, tüm stratejik kurumlarını, iletişim sistemlerini bombalamak, medya kuruluşlarını ele geçirmeye çalışmak, sivilleri katletmek… Bunlar bize bu işin darbeden öte olduğunu gösteriyor. Fethullah Gülen hareketinin kırk beş yıllık bir hikayesi olduğunu da biliyoruz. Soru şu: CIA Gülen’i başından itibaren bugünler için mi hazırladı?

ABD belli bir tarih ya da olay kestirerek,”bugün şunu yapacağım” diyerek hesap yapmaz. Onun için önemli olan; elverişli/kullanışlı bir şeyi elinde tutarak zamanı geldiğinde ve mümkünse sürekli kullanır.

FETÖ’yü üretti ve elinde tuttu öyle mi?  

Türkiye’de FETÖ’nün yaptığı bütün büyük eylemler Amerikan çıkarlarının söz konusu olduğu durumlara denk geldi. 17-25 aralık, MİT Krizi, Oslo süreci, vs…

ÇUVAL KRİZİYLE BAŞLADI

Şunu sormadan edemem, Fethullah Gülen’in TSK’da, Emniyet’te Yargı’da gücünü pekiştirdiği ve artık karar noktasına geldiği zaman 2010 sonrası. Ergenekon, Balyoz tasfiyeleri sonrası yani. Ama biliyoruz ki tasfiye edilen yapı da darbeciydi ve bu ülkede darbeleri hep Amerikan istihbaratı yaptı. Dolayısıyla ABD niye Ergenekon’u tasfiye edip yerine FETÖ’yü yerleştirdi?

Yerleştirmedi vardı.

Yer değiştirdi ama. Ergenekon itibarını kaybetti diye mi?

Yine daha dış okumadan bakalım, konuşmamızın en başında, çuval vakasından başlatırım meseleyi demiştim. Türk halkının içinde hâlâ uktedir. Hâlâ onu yutkunamadık. Malum, 1 Mart tezkere meselesi. Bu ve benzeri tüm meselelerde, tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi ana tetikçi, “Amerika’ya bağlı mı değil mi” sorusunun cevabında yatar. Ankara, bazen gönüllü bazen şartlar gereği tüm alanlarda Washington’la beraber çalışıyor. Son sekiz yıl bu açıdan örnektir; Obama’nın ilk dört yılı ve ardından bugüne kadar ki dönem. İşin gerçeği şu ki, Türkiye, “Amerikancı” değil. Böyle olmak istemiyor. Karakterinde yok. Erdoğan bunun için ABD açısından, ‘anlaşmazlıkları pratik çözen ama tehlikeli’ biri. Türk halkı da öyle ve zaten bunun için ilk kez bizi de bombaladılar.

Türkiye’de devlet aklı iyi işledi diyorsunuz…

Normal şartlarda kendi aramızda konuşsaydık darbeden önce, mesela ben deseydim, Fadime bundan sonra sence bu ülkede darbe olur mu, “asla” diyecektin. Zannetmiyorum bile demeyecektin asla diyecektin. İşte bu zaten neden bu işin böyle koştura koştura, alelacele yapıldığını anlatıyor. Bu Suriye meselesini de -dedik ya, hani gırtlağından yakaladı-zamanlaması ile ilgili özel bir durum, yeni bir durum var. ABD bir finale yürüyordu ve bu Rusya’ya uymadı. Türkiye de kimin dediğinin olacağının belirleyicisi durumundaydı. Hâlâ da öyle.

ABD İLE RUSYA SURİYE KONUSUNDA ANLAŞAMAYINCA…

Öyle görünüyor ki tüm kapışmanın ortasında Suriye’de finalin nasıl olacağı var.  Suriye ve bölge parçalanmak ve paylaşılmak istendi. Parçalandı, Amerika ile Rusya bu süreçte bir yere kadar birlikteydi ama paylaşım konusunda sorun çıktı. Şimdi ise herkes pozisyonunu ve partnerini gözden geçiriyor, öyle mi?

Evet doğru, de-forme hal, daha da yırtılmaya yaklaştı. Daha çok Şam ile ilgili bir problem var. Ruslarla konuşuyoruz; “Allah aşkına Esad bu kadar önemli mi” dedim, önemli dediler. Sebep? “Prestij ile ilgili, ilkesel” dediler. Yoksa Esad’ı çok seviyoruz falan yok. Rusya şu dertte, ‘arkadaş siz neyin peşindesiniz? ‘Kerry koşa koşa niye gitti Rusya’ya? Ve yine koşa koşa darbe günü Brüksel’e gitti. Fransa Dışişleri Bakanı da, Kerry’nin yüzüne şöyle dedi; “Türkiye’nin güvenilir bir müttefik olup, olmadığı konusunu konuşmalıyız”. Odak Türkiye hep. Cumhurbaşkanımız çıktı dedi ki, “kendi işine baksın”. Aslında gönlünden geçenin bunun Türkçe’de argo karşılığı olduğunu biliyoruz.

TÜRKİYE ADIM ADIM BAĞIMSIZLAŞIYOR

Peki şunu diyebilir miyiz: “Türkiye kararlı, Rusya ile stratejik değilse ama bağımsız ve Amerika’ya, Batı’ya da gerektiğinde tavır alabileceği bir pozisyonda durabilmek istiyor. Amerika’nın güdümünü istemiyor”.

Türkiye’nin bağımsızlığa ilişkin son 13 yıldır ciddi bir duruşu var, bu duruşu şöyle halletmeye çalışıyor. Bakın biz ekonomik olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak ve demokratik açıdan hür, bağımsız bir ülke olmak istiyoruz, bunun içinde elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ve bunu engellemek için elinden geleni yaptıklarının farkındayız. Esasen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasındaki Türkiye budur. Donanma da, denize inen her gemi de odur. Darbe bunun ABD için hazmedilebilir en üst limitine ulaştığını, ona göre sınırı aştığımızı gösteriyor. Fakat Türklerin huyu böyledir. Hep sınır aşıyoruz.

OYUN BOZUCU TÜRKİYE

Türkiye Amerika’ya şunu mu diyor “Ver FETÖ’yü bana, bu ilişkileri ve şuan da içine düştüğün rezil durumu telafi etmen için sana imkan bahşedeyim?
Vermezsen sonuçları olacak diyor, o sonuçlar kısmını okurlar dilediği gibi doldurabilirler.

O boşluk “Türkiye’nin stratejik ortak olarak Batıdan kopup Rusya’ya yaklaşması” olarak doldurulabilir mi?

Ben hep şu tezi savundum: Türkiye’nin dış politikasına yönelik bütün iç-dış eleştiriler oyun kuruculuktan atıldığı yönündeydi. Ama hiç kimse Türkiye’nin oyun bozucu niteliğini söylemedi. Halbuki Türkiye bölgedeki en güçlü oyun bozucudur.Darbe o yüzden yapıldı. Bozduğumuz için. Ortalama akıllılar “işte gördünüz mü Rusya’dan özür diledi” derken bu hesapları yapıyordu Ankara.

3. DÜNYA SAVAŞI OYUNUNU TÜRKİYE BOZDU

İçinde olduğumuz süreç, bölgedeki korkunç savaş, üçüncü dünya savaşı mıdır?

Üçüncü dünya savaşına hazırlığı vardı, onu bozdu Türkiye.

Peki şuan tüm bu görüşmeler, gerginlikler, koşa koşa başkentlere gitmeler, diplomatik mekikler vs. üçüncü dünya savaşına girmesin diye dünyayı ikinci soğuk savaş dönemine sokabilmek, dolayısıyla durumu dondurabilmek için mi?

Aslında o da değil. Rusya bile Amerika’yla şöyle konuşuyor, “ya arkadaş sen neyin peşindesin!” Bu son on beş gün içinde Putin’in şu açıklaması unutuldu gitti, NATO toplantısından iki gün önce Saint Petersburg da çıktı dedi ki, “ABD muhtemelen dünyanın tek süper gücüdür, bunu kabul ediyoruz ve iş birliği yapmaya hazırız”. İki gün sonra Amerika geldi bütün Rusya sınırlarına asker yığdı.

Amerika zorluyor o zaman?

Evet, zorluyor, aslı mesele de budur. ABD küresel güç olmak zorunda.

İNCİRLİK’TE 50 TANE HİDROJEN BOMBASI

Küresel güç zaten, Putin bile deklare etti?

Sürdürmek mesele. Zaten elinde 6-7 bin nükleer füze olan Ruslar da kabul ediyor onu. Herhalde şunu herkes konuşmuştur değil mi? Ya bir başka dünya ülkesinde Türkiye’de bir günde yaşanan olay, bir yılda yaşanmıyordur. Kanada’da yaşansa on yıl kendilerine gelemezler. Amerika’da bizdekinin tam tersi söz konusu, en ufak tehdidi kabul edemiyor Amerika. Ve şimdi Çin gibi devasa bir meydan okumayla yüzleşecek.

Diğer süper güç yani hala?

Hiç bir şeyi Rusya’nın, bir kuruş parası yoksa bile 7 bin tane nükleer füzesi var. Az buz şeyden bahsetmiyoruz. Türkiye’de darbe meselesi olunca, İncirlik’teki 50 tane hidrojen bombası bir anda ortaya çıktı.

Bunun varlığından haberdar değil miydik?

Haberdardık ama niteliği ve sayısı konusunda bir fikrimiz yoktu. Dünyada iki tane ülke var biri İsrail. İsrail’in kendi uzmanları bile yemin billah ediyor, nükleer silah yok diye. Doksan tane nükleer silah var, İsrail resmi olarak hala kabul etmez bunu, uluslararası antlaşmaları imzalamamak için. İncirlik’te de nükleer silah olduğu herkes tarafından biliniyor. Yalnızca sayı değil niteliği de önemli, Hidrojen Bombası yani, o miktar, Ortadoğu’yu götürür.

BATI İNCİRLİK DOLASIYLA TÜRKİYE’YE BOZUK

Bu bilginin nasıl ortaya çıktı hatırlatır mısınız? O da geçsin kayıtlara.

Biz kendi uçaklarımız tarafından bombalanırken şöyle bir laf ortaya çıkmıştı; nasıl olsa bunların yakıtı bitecek, indikleri zaman halledilecek. Ankara da böyle düşündü. Meğerse İncirlikten kalkan iki tane tanker uçak bunları besliyormuş yukarda. O zaman hemen şu sorulara cevap verelim.

1) Hadi İncirlikte (-ki onların hepsi gözaltında biliyorsunuz) Türk askerleri böyle bir halt ettiler, peki Amerikan askerleri bunu görmedi mi? Amerikan İncirlik Üssü’nün verdiği cevap şu; Olmaz mı biz hemen Delta (bu tür üsler için en yüksek alarm biçimi) seviyesine geçtik. Peki, ne zaman geçtiniz alarma? 07.00 diyor. Biz 07.00’da zaten darbeyi atlatmıştık. O zaman birden çok tehlike ortaya çıktı, dedik. Fransa “acaba Türkiye güvenilir müttefik mi?” dedi. “Aman bunları kaçırın Türkiye’den çünkü Türkiye orayı da bloke edebilir.” Büyük kıyamet kopar dünyada.
2) Ya darbecilerin eline geçseydi?
3) Amerikalılar bunları ne yapacaklar?İncirlik üssünde kaç tane tehlike üst üste, hepsi stratejik tehlike, konvansiyonel değil, tanklara falan benzemiyor.

ABD, İSRAİL, İNGİLTERE, RUSYA BİLİYOR

Ankara’yı bombalayan uçaklar, Diyarbakır’daki 8. Ana Jet Üssü’nden PKK’ya operasyon gerekçesi ile havalanıyor. Yakıt ikmali için de NATO üssünden yakıt uçakları kalkıyor. Sırf bu bile “NATO-Amerika bu operasyonda” demek için yeterli değil mi?

Ben size tek tek söyleyeyim; Uçaklar kalktığı an İncirlikten, iki tanker uçağın rotası kuzeye döndüğü saniye, ABD, İsrail, Kıbrıs’taki İngiltere üssü ve Rusya hepsini gördüler, hepsi kayıt altında.

Günlerce tivit atmayan gölge CIA-Strafor’un twiter hesabından peşpeşe beş-altı tivit atılıyor ve anlık olarak Cumhurbaşkanının uçağı deşifre ediliyor. Bunu da kayıt düşmek lazım sanırım?

Amerika’da bunlar olur ama bu tür bilgilerde sosyal medyaya daha çok güveniyorum. Çünkü orada canavar gibi çocuklar var ve bu uçak hareketlerini inanılmaz programlarla izleyebiliyorlar. Strafor bu haritaları yayınladığında, yabancı ve Türk sosyal medya kullanıcıları buna önemli bilgi değil deyip kendilerinin bulduklarını paylaştılar. Doğal olarak üst bir bilgi olarak görmüyorum ben bunu. Strafor ile başka sorunlarımız oldu, burada çalışanları ile ilgili vs. ama şöyle bu olay karşısında dişimizin kovuğuna yetmez. CIA başka ne söyleyecek? Biz yaptık diyecek hali yok ya.

DEVLETİN ŞALTERİ ATTI

Gözaltına alınanlar, açığa alınanlar binlerce. Hukuki süreç işleyecek ve devletten kazınacaklar ama uyuyan hücreler bakımından FETÖ temizlenmiş olacak mı?

Temizlemek zorundayız zaten, bunun başka yolu yok, ortaya çıkan rakamlar gösteriyor. Zaten devletin de şalteri attı artık. Yaralı bırakmayacak, bitirecek. On binlerle ifade ediliyor, anlaşılıyor ki varmış, biliniyormuş, bağlantılıymış, üstelik tutuklamalar ona göre gelmeye başlıyor, mesela yüz kişi gönderiyorsun seksenini tutukluyor, yirmisini bırakıyor. Anlıyoruz ki artık eski vakada ki gibi topyekûn götürme yok.

Kurunun yanından yaşı ayırıyor yani…

En rahatlatıcı tarafı şu; anlık itiraflar gelmeye başladı, düzenlenmiş itiraflar değil. Genelkurmay Başkanı yaverinin açıklaması meseleyi kapatması lazım, bu kadar önemli bir şey. Esasen, burada zaten tam neyi konuşuyoruz, bombalanmadık mı? Bu olay yaşanmadı mı? Eğer biz bunu hayal ettiysek, CIA’e teşekkür edeceğim böyle bir hologram yok dünyada, bravo diyeceğim.

KARALAMA KAMPANYASINDA FETÖ’DE VAR

FETÖ’nün üst düzey elemanları yurt dışına kaçtı. Operasyon güçleri var mı hala, ya da farklı bir ikinci dalga için? Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda yorma, lekeleme gibi?

Var ve yapıyorlar. Darbenin üzerinden bir hafta geçmeden tüm Batı basın organları darbecileri bırakıp Türkiye’ye, Cumhurbaşkanı’na saldırmaya başladı. Bunu sağlayan FETÖ mü? Katkısı var ama menfaatlerinin çakıştığı ortada. Bulundukları yerin politikaları ile çakıştıkları sürece bir güç ifade edebilirler ama ses açısından, bu da benim açımdan vatana ihanet kere vatana ihanet demektir. Yani bir başkasının ve bir başka ülkenin Türkiye karşıtı menfaatlerine hizmet etmek, vatana ihanet çarpı vatana ihanet anlamına geliyor.

PKK SAHİPLERİNDEN SOPA YİYECEK

PKK Suriye’de Amerika ile partner. Ve darbe-işgal girişiminden beri bir kaç saldırı dışında PKK saldırısı yok. Aynı üst aklın, CIA’in tetikçisi olduğuna mı işarettir bu?

Anlaşmışlar ve anlattık işte, hepsi aynıdır. Şöyle bir hatayı tekrar tekrar yapıyorlar siyasi taraf açısından söylüyorum. Terör örgütünün Türkiye’deki siyasi uzantıları açısından söylüyorum, Suriye’deki kaosun içinden kendilerine bir şey çıkartmak istiyorlarsa bu dört ülkedeki İran, Irak, Suriye artı Türkiye’deki Kürt siyasi hareketlerinin, örgütlerinin tamamının son yüzyılda yediği toplam kazıklara bir tanesinin daha eklenmesi ile sonuçlanacak. Güneydoğu’da insan hakları diye yırtınanlar, Türkiye’nin operasyonlarına hiçses çıkardı mı? 7 bin 500’den fazla terör örgütü mensubu yok edildi. Düne kadar bir eylemde fiske atıldı diye ortalığı ayağa kaldıran Amerika ve Avrupa neden sesini çıkarmadı? Kandil’e çekil Suriye’ye kaç vs… Suriye’de de kalamayacaklar. Bunu yapmaya devam ediyor bölgedeki bu hareketler ve her defasında İngilizlerden de, Amerikalılardan da, İran’dan da, Türkiye’den de aynı tokatları yiyip oturuyorlar. Buradan öyle bir şey çıkmaz zaten. Şuan sıralamada en küçük oyuncu pozisyonundalar.

ÖCALAN VE GÜLEN AYNI HÜCREDE!

Fetö’yü diyelim ki Amerika, Türkiye’ye verdi. Türkiye yargıladı ve Öcalan gibi mevcut hukuk sistemine göre ağırlaştırılmış müebbet aldı. İmralı’ya bir oda daha mı açılacak?

Aslında sadece bunu görmek için bile idama karşı çıkabilirim, yan yana oturduklarını görmek için bile, eğlenceli bir kare olabilir yani. Beraber beddua ederlerken bir kare en büyük basın ödülünü alabilir.

VATANA İHANETİN CEZASI İDAMDIR

İdam cezasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Benim kişisel görüşüm, vatana ihanet her zaman idam edilmeli, bu böyledir. Türkiye’de idam iki konuda gündeme geldi, bunlardan birincisi özellikle bir vakada zirve yaptı bunun üzerinde konuşmak bile beni son derece huzursuz eden bir mesele Özgecan olayı. Diğeri de terör olaylarıyla ilgili toplumun infial hali ile ortaya çıktı. Bu vaka ise bambaşka ve bunun siyasi iktidarı da ‘bakalım’ deme noktasına getiriyor. Ama ben tamamen kişisel görüşümü söylüyorum; Vatana ihanet idam cezasına çarptırılmalıdır. Bir de şöyle bir şey var; doğal varlığı düşmansız ABD’nin altında Meksika var, tehdit değiller, hatta Amerika’ya sığınmaya çalışıyorlar, üstte Kanada var. Bu kadar uyuyan iki toplumun arasında yeşermiş durumda ve diğer iki tarafı da okyanus. Ama idam var. Bizde her gün vatana ihanet yaşanıyor, her gün, ve ne kadar mümbit bir toprakmış bu vatan hainliği konusunda diyoruz.

Diğer istihbarat örgütlerinden bize bir bilgi, uyarı vs geldi mi? Hiç konuşulmadı.

Geldi. Bu konuda yerli matbuat bunları görecek açıda durmuyor. Özellikle Ortadoğu basınında Rusya üzerinden gelen, üstelik darbeden önce gelen açık, anlaşılır ve “eli kulağında” ifadeleri tanımlanan darbe geliyor uyarıları yapıldığı söyleniyor. 15 Temmuz günü dahil. Söyleniyor derken, bunlar yazılmış ve hatta bu istihbaratın hangi kanallarla ve araçlarla alındığı dahi belirtilmiş durumda. İran’ın bu konuda yaptığı haberler var ama Rus istihbarat
servislerinin Ankara’yla bilgi paylaştığı güçlü iddialardan.

İSRAİL’İN PAYI NEDİR?

İsrail’in darbedeki rolü var mıdır?

Var mı yok mu şu sıralar en zor soru bu.  Ama ben şimdi buna konsantre oluyorum, çıkarırım inşallah. Çünkü yakınlaşma süreci ve Tel Aviv-Obama ilişkileri, artı, ABD seçimleri İsrail’in pozisyonunu çok belirleyen etkenler. Öte yandan Suriye meselesinde ABD’nin dayattığı Şam çözümü İsrail’e ne kadar uyuyor, o da ayrı bir konu. Ve İran ile Rusya ilişkileri de çok ama çok önemli İsrail için. Nihayetinde asker üzerinden gelen bir girişim, mümkün olduğunca steril kalınarak desteklenmiş olabilir mi? İsrail’e ait hiçbir şey beni şaşırtmaz. Fakat bölge ve dünyanın akışı farklı bir düzlem sunuyor bize. Az bekleyelim derim. Yapmışsa şaşırmam. Yapmamışsa şaşırırım ama o zaman da ‘neden yapmamışı’ iyi anlamamız gerekir.

DARBE TEHLİKESİ AZALSA DA BİTMEDİ

Darbe tehlikesi devam ediyor mu peki? İkinci kez deneyebilirler mi?

Evet, ediyor ve bu yorucu bir süreç olacak. Yorulacağız ama mesele vatandır. ‘Nöbet’ lafı odur. Sınırımızı geçtiler. Annelerimizi bombaladılar ve çocuklarımızı ezdiler. Şu an darbenin araçlarını etkisizleştiriyoruz. Ancak anlaşmazlık ortada duruyor. Yazdım bunu; Neydi darbecilerin ilk sorusu? “Kenan Evren olacak mısın olmayacak mısın?” Evren kim? “Our boy”. Amerika’nın çocuğu yani. Türk halkına sorulan budur. Bizim çocuğumuz musun değil misin? Eh, Türk halkı da bu soruya münasip dille yanıt verdi. Verdiği yanıt burada söylemeye müsait değil. Sonuç; darbe tehlikesi azalıyor ama bitmedi.