12 Eylül VE HSYK seçimleri

Hüseyin Erdal

VAN 15.09.2014 11:50:02 0
12 Eylül VE HSYK seçimleri
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Gizli bir elin 30 yıl boyunca 12 eylül cuntasını himaye ettiğine ve yargısal kurumların/ hukukun da buna hizmet ettiğine tanık olduk.

2000 yılında Kenan Evren hakkında yapılan soruşturmanın akıbeti halen belleklerimizdedir:Evren'in cezalandırılmasını talep eden iddianame kabul edilmeyerek, iddianameyi düzenleyen Adana eski savcısı Sacit Kayasu anılan yargısal faaliyetinden dolayı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kınama cezasına maruz kaldı.Ayrıca Yargıtay tarafından yargılanarak "görevi kötüye kullanmak ve askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif" suçundan mahkumiyetine karar verilerek, HSYK tarafından meslekten ihraç edildi.Kamu görevinden uzaklaştırılan eski savcının serbest avukatlık yapmasına bile izin verilmedi.

12 eylül 2010 referandumunda 82 anayasasının geçici 15. maddesinin ilgasıyla cuntanın hayatta kalan son üyelerini yargılayabildik.

2010 yılına kadar süren ve dokunanın yandığı himaye düzeninde iki devalüasyon ve iki darbe/muhtıra gördük.Cezaevi koşullarında sağ ve sol grupların işkence ile terbiye edilmeye çalışıldığını dehşetle izledik.Resmi söylemin "iç güvenlik meselesi" olarak nitelediği ve sınırlarımızı aşarak bölgesel mesele haline gelen Kürt sorunu kod adlı iç savaş zemininde onbinlerce insanımız öldü.12 eylül darbesinden Akparti'nin kuruluşuna kadar geçen süre içinde yaklaşık 15 hükümetin güvenoyu aldığını izledik.

Darbe düzeninin, uluslararası aktörlerle işbirliği içindeki oligarşik bir yapının ekonomik, siyasi, sosyal ve bölgesel çerçevede istikrarsızlık temeline dayalı zalim bir düzeni inşa çabasından ibaret olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır.

Yeni Türkiye'nin alameti farikasından biri olan "istikrara" gösterilen rağbetin haklı ve anlaşılır nedenlerini de darbelerle oluşturulan düzenin içinde aramak gerekir."Eski Türkiye" yaşamsal alanlarda istikrarsızlaştırılarak denetim altında tutulan bir mekanizmaya verilen addır.

Bu denetimin muhtevasında ise buyurgan ve seçkinci yöntemlerle Kemalizm ambalajında topluma sunulan ilkel bir vesayet ideolojisi yer almaktadır.

Vesayet ideolojisi medeni hukuktaki düzenlemeyle paralel olarak, mahcur (kısıtlı) toplumun, tayin edilen vasi tarafından vesayet makamlarından izin almak suretiyle yönetilmesi esasına dayanmaktadır.

Yargısal sürecin ve adaleti sağlamaktan öte yargının bir ideolojisi haline gelen, hukuk başlığıyla özetleyebileceğimiz kurallar manzumesinin ise vesayet ideolojisinin Eski Türkiye düzenini himaye ile görevlendirilmiş etkili araçlar olduğunu rahatlıkla söylemek mümkündür.

12 Eylül'ün başrol oyuncusu Kenan Evren hakkında soruşturma açan Adana eski savcısını cezalandıran yargısal aklın bugün de zaman zaman aynı himaye refleksiyle hareket ettiği ve yargı içinde bir damarın Yeni Türkiye'ye direnmeyi misyon olarak seçtiği ortadadır.Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın bazı pratiklerini bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.Hukukun yargılama konusu olmaktan çıkıp, tasfiye edilmekte olan vesayet rejiminin itirazlarını haklı gösteren bir ideoloji olarak kullanıldığını da söylemekte fayda vardır.

Yeni Türkiye, bir organizma gibi canlı, gelişen,değişen, kendi içinde çelişkileri, zaafları ve diğer organizmalarla karşılıklı etkileşimleri bulunan bir zemin üzerinde yasal araçların birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği ve giderek yeninin eskiyi mağlup ve tasfiye ettiği, dönüştürdüğü kesintisiz bir demokratik devrim sürecinde hergün inşa edilen yapının adıdır.Ana unsuru ise millet ve milli iradedir.

Miadını doldurmuş Eski Türkiye ise vesayet ideolojisinin araçları ile ayakta tutulan yapının adıdır.Anılan yapının sahipleri olan buyurgan ve seçkinci oligarşinin, kanlı-kansız darbe girişimcilerinin etkili araçlarından biri yargısal kuruluşlardır.

Yeni Türkiye'nin öncü kadrolarının yargıyla ilgili olan ve eleştirilen tasarruflarının aslında vesayet ideolojisiyle mücadele alanında mevzi kazanmaktan öte bir amaç taşımadığı ve yargının vesayet enstrümanı olmaktan çıkarılıp, kaim olması gereken doğal zemine kaydırılması çabasından ibaret olduğu gerçeğinin Eski Türkiye yanlıları tarafından "diktatörlük" olarak değerlendirilmesi tamamen hatalı ve haksız bir tutumdur.

Vesayet ideolojisinin ve yandaşı olan eski muhalefetin "Yargı elden gidiyor" kaygısının da samimi olmadığı, vesayet rejiminde dokunulmaz bir statüsü bulunan yargının bugünlerde adaleti tesis temelinde doğal işlevine döndürülmek istendiği açıktır.

Eski Türkiye'de yargısal etkinliğin düşük yoğunluklu istikrarsızlık düzenine hizmet ettiğini Sıkıyönetim Mahkemeleri, 28 şubat yargılamaları, DGM ve özel Yetkili mahkemelerin uygulamalarından anlamak mümkündür.

Hakkında iddianame bile düzenlenmesine tahammül edemeyen vesayet rejiminin yargı aracılığı ile toplumu hizaya sokma amacı taşıması istikrarsızlık düzeninin bekası kaygısı taşımasındandır.Eski Türkiye yargısı da bu düzen içinde konumlandırılmış ve anlamlandırılmıştır.

Yeni Türkiye'nin öncü kadroları hukuku adalet temeline, yargıyı da doğal işlevine döndürüp evrensel ve tarihsel ilkeler çerçevesinde tahkim edemediği müddetçe Yeni Türkiye'nin de kalıcılığından söz etmek anlamsızlaşır.

Yeni bir hukuk, yeni bir yargı, yeni bir insan idealini Kızılelma gibi değerlendirmeli, bu yolda taviz vermemelidir.

Yeni Türkiye'nin asli unsuru olan milleti, günlük çıkarlarını idealleştiren kalabalıklar olarak, milli iradeyi ise halk fetişizmi olarak değerlendirmemelidir.

Korkutularak ve mecbur bırakılarak 12 eylül anayasasını onaylayan kalabalıklardan, sağlam bir hak arama bilinci ile evrensel hukuk zemininde hareket eden bir millet anlayışına doğru yolculuğa çıkmak, Yeni Türkiye'nin bir parti meselesi değil bir dava olduğunu ispatlayan en önemli delildir.

Darbe olduğu zaman alkışlayan, sistem izin verince riske girmeden elinde şikayet dilekçeleri ile 12 eylülün yargılanması için adliyelere koşan kalabalıklar tek başına Yeni Türkiye'yi kalıcı yapmaz.

12 eylül iddianamesini hazırlayan Adana eski savcısını, yaşı büyütülerek idam edilen çocuğu ve diğer milyonlarca mağduru kucaklayacak hukuksal ve toplumsal duyarlılığı yüreğimizde barındırsaydık, belki sonuç yine değişmeyebilirdi ve fakat onurumuzu koruduğumuzdan emin olarak vicdanlarımız biraz da olsa rahat ederdi.

Ekonomik ve siyasi krizlerle terbiye edilmesine bir daha izin verilmeyecek onurlu insanların ülkesi Yeni Türkiye'nin hukuku ve yargısal kurumları derin oligarşinin değil derin milletin adalet anlayışının doğal bir sonucudur.Yeni yargı, bağımsız işleyen ve milli irade tehlikeye düştüğünde dışarıdan müdahale edilmeksizin hukuka uygun refleksler gösteren bir yapı olmalıdır.

Yargıda, mevzuatta yapılan/yapılacak köklü reformlar bu açıdan önemlidir.

Seçimle oluşturulacak HSYK ve seçilecek üyelerin niteliği yukarıda sunulan perspektifle değerlendirilmelidir.