Binlerce kez teşekkürler Jacinda Ardern...

Elif Çakır

SİYASET 22.03.2019 00:28:12 0
Binlerce kez teşekkürler Jacinda Ardern...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Bu satırlar size ulaşmayacak biliyorum, ancak, yine de başka bir ülkede yaşayan sıradan bir hemcinsiniz olarak, sizinle gurur duyduğumu söylemek istiyorum.

Eminim ki, dünyanın dört bir yanında sizinle gurur duyan, size minnettar olan sadece Müslüman kadınlar da değildir.

***

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in, insanı dehşete düşüren katliam sonrasında, anında ortaya koyduğu bilgece tavırlar, yaptığı sağduyulu konuşmalar, Müslümanlarla kurduğu empati, dünyaya umutla bakılabileceğini, zira dünyanın Donald Trump’tan, Viktor Orban’dan, Jair Bolsonaro’dan ibaret olmadığını gösterdi.

Klasik kitaplarda bir hükümdarda bulunması gereken, “bilge olmalı, fazilet sahibi olmalı, dürüst olmalı, yumuşak huylu ve alçak gönüllü olmalı, merhametli ve şefkatli olmalı, mağrur ve kibirli olmamalı” gibi özelliklerin sadece kitaplarda yazılı olmadığının kanıtı oldu, 38 yaşındaki Sayın Ardern.

Devlet kurumunda sevgi, irfan, vicdan ve merhamet olduğunu bütün dünyaya gösterdi.

***

Yeni Zelanda dünyanın en huzurlu ülkelerinin başında geliyor. Uluslararası Ekonomi ve Barış Enstitüsü’nün (Institute Of Economics Peace) yıllık Küresel Barış Endeksi’ne (Global Peace Index) göre, “dünyadaki yaşanabilecek en huzurlu ve en güvenli ülkeler” listesinde  Yeni Zelanda 2008 yılından bu yana 163 ülke arasında listenin ya birinci sırasında yer alıyor ya da ilk üç sıranın içerisinde...

“Uluslararası Ekonomi ve Barış Enstitüsü” endeks için “emniyet, toplumsal güvenlik, uluslararası ve iç çatışmalar, temel insani ihtiyaçlar, refah (sürdürebilir ekosistem, bilgiye ve internete ulaşım, sağlık, ulaşım ve iletişim özgürlüğü) , hoşgörü ve fırsatlar (bireysel hak ve özgürlükler, eğitime katılım, dini, etnik hoşgörü)” gibi kriterleri baz alıyor.

Türkiye’nin yayınlanan endeksteki sırasını merak ettiniz değil mi? Ülkemiz 2018 Küresel Barış Endeksi’nde maalesef listenin sonlarında yer alıyor. 163 ülke arasında Türkiye 149’uncu sırada.

28 yaşındaki terörist işte ‘dünyanın en huzurlu’ ve ‘dünyanın en güvenli’ ülkesinde katliam yaptı. İki camiye saldırdı, 50 masum Müslümanı katletti ve bir o kadar masum insanı da yaraladı.

Jacinda Ardern, katliamın ardından ortaya koyduğu merhametli liderlik ile bütün dünyanın saygısını kazandı. Ne hamaset yaptı ne de popülizme sarıldı.

Ülkesinde Müslüman göçmenleri hedef alan İslam karşıtı saldırı karşısında saniye düşünmeden, adını koydu: “Bu terör saldırıdır” dedi.

Akabinde yaptığı açıklama ile  “Yeni Zelanda bizim evimiz, onlar biziz” diyerek  ülkesinde yaşayan diğer Müslüman göçmenlerin kendilerini güvende hissetmelerini sağladı.

Müslümanlar ilk kez Yeni Zelanda’da saldırıya uğramadılar elbette.

ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından dünya genelinde “teröre karşı” başlattığı savaşın en önemli tahribatı İslam dini ve Müslüman imajının terörizmle özdeşleştirilmesi oldu. Sadece Amerika’da yaşayanlar değil, dünyanın dört bir yanında Müslümanlar, ortaya çıkan İslamofobi ile nefret objesine dönüştü.

Etkileri hala en can yakıcı şekilde devam ediyor. 11 Eylül saldırılarının ardından Avrupa’da ve Amerikada oluşan İslamofobi son yıllarda neredeyse tavan yapmış durumda.

Avrupa ülkelerinde aşırı sağcı hareketlerin, ülkelerinde var olan İslami kuruluşları hedef aldığı bir gerçek. Müslümanlara yapılan saldırılar her geçen gün artıyor.

Sadece 2017’de Almanya’da 908, Polonya’da 664, Hollanda’da 364, Avusturya’da 256, Fransa’da 121, Danimarka’da 56 İslamofobik saldırılar gerçekleşmiş. (Yeni Şafak, , ‘Irkçılık İslamofobi olarak hortladı’, 11 Ekim 2018)

Çok değil, daha birkaç yıl önce Amerika’da yaşayan, Deah Shaddy Barakat eşi Yusor Muhammet ve baldızı Razan Muhammed isimli 3 genç Müslüman oldukları gerekçesiyle uğradıkları saldırıda hayatlarını kaybetti. (2015, Chapel Hill)

Söylemek istediğim husus şu: Bugüne kadar gerçekleşen saldırıların hiçbirinde, ülkelerin liderlerinde Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in tavrına şahit olmadık.

Ardern, ülkesinde yaşayan Müslüman topluluklar nezdinde bütün Müslüman topluluklarla empati kurdu aslında.

Ülkesinden Müslümanları kovacağını söyleyen, ülkesinin kapısını Müslümanlara kapatacağını ilan eden, ülkesinde Müslümanlara ait ibadet yerlerinin kapatılmasını sağlayan “liderlerin” aksine, o 38 yaşında ülkesinden “Biz 200’den fazla etnik kimliği içeren, 160 dilin konuşulduğu onurlu bir ulusuz” diyerek bütün dünyaya meydan okudu.

Hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla göz yaşı döktü.

Bununla kalmadı, çıktı “Bir daha böylesi terör olaylarının yaşanmaması için, bu saldırıda kullanılan yarı otomatik her türlü silah bu ülkede yasak olacak. Kanunlarımızda ki eksiklikleri gidereceğiz” dedi.

Ve dün, saldırının altıncı gününde Yeni Zelanda, silah yasasının değiştiğini duyurdu.

O ülkesi, tarihin en kanlı terör saldırısına uğradığında gösterdiği liderlik vasfıyla öne çıktı.

Katliamın birinci gününde “O teröristin adını anmayacağım, siz de anmayın” diyerek bütün dünyaya çağrıda bulundu.

O ülkesini, böylesi bir katliamın ardından, ülkesini büyük bir krizden birleştirici ve kuşatıcı bir söylemle düzlüğe çıkartırken bütün dünyaya “başka türlü bir liderliğin” mümkün olduğunu gösterdi.

38 yaşındaki genç bir kadın, bir yandan merhametle ülkesinin yaralarını sarmaya çalışırken bir yandan da, dünya liderlerine “ülkesindeki katliam” üzerinden hamaset yapılmaması ve kutuplaştırıcı söylemlerinden kaçınılması ikazlarında bulunuyor.

Hele terör saldırısı sonrası arayan ve “Yeni Zelanda’ya nasıl yardım yapabiliriz” diye soran ABD Başkanı Trump’a verdiği cevap çoktan tarihe geçti bile. Ne demişti Trump’a:
“Tüm Müslüman topluluklar için sempati ve sevgi duyun.”

Yeniden, binlerce, milyonlarca kez teşekkürler Jacinda Ardern...

Irkçılığın bütün dünyada bir cinnet olarak yayıldığı, Avrupa ülkelerinde etnik milliyetçiliğin ve yabancı düşmanlığının arttığı ve böylesi bir dönemde...

Merhamete, ama en çok merhamete susadığımız bu çağda, bir devlet liderine yakışır bir şekilde davrandığınız için...